Obsesif Kompulsif Bozukluk (Takıntı Bozukluğu)
Obsesif kompulsif bozukluk, istenmeden gelen, uygunsuz olarak yaşanan, belirgin bir kaygıya neden olan, benliğe yabancı ve yineleyici özellikte sürekli düşünceler, dürtüler ve düşlemler olarak tanımlanan obsesyonlar ve bunlara ikincil olarak gelişen, kişinin yapmaktan kendini alıkoyamadığı, kaygısını azaltmak için yaptığı, yineleyici davranışlar veya zihinsel eylemler olarak tanımlanan kompulsiyonlarla karakterize bir bozukluktur.
Obsesif-kompülsif bozukluğu olan kişiler, kontrol edemedikleri yinelenen ve stres yaratan düşünceler, korkular veya görüntüler (obsesyonlar) nedeniyle huzursuz olurlar. Ritüeller yani tekrarlayan davranışlar takıntılı düşünceleri önleme veya akıldan uzaklaştırma girişimiyle yapılır.
Ritüeller kaygıya ancak geçici olarak durdurur, obsesif düşünceler tekrar oluştuğunda kişinin ritüeli hemen tekrar etmesi gerekir. Bu OKB döngüsü kişinin gününden saatler çalarak normal günlük işlerini yapmasını engelleyebilir.
Obsesif-kompülsif bozukluğu olan kişiler saplantılarının ve takıntılarının gerçek dışı veya mantıksız olduğunun farkındadırlar. Fakat kendilerini durduramadıkları gibi, tekrarlamalara engel olamazlar.
BELİRTİLER: oldukça geniş bir yelpazede pek çok obsesyon ve kompulsiyonlar görülebilir. En sık görülen belirtiler aşağıda özetlenmiştir.
Obsesyonlar:
- Hastalık veya mikrop bulaşmasından korkma,
- Başkasına zarar vermekten korkma,
- Rezil olmaktan korkma,
- Şeytanca veya günahkar düşünmekten korkma,
- Düzen, simetri, kusursuzluk ihtiyacı,
- Aşırı kuşku ve sürekli güvence ihtiyacı.
Kompülsiyonlar:
- Tekrar tekrar yıkanma, duş alma veya ellerini yıkama,
- El sıkışmama, kapı tokmağına dokunmama,
- Kilit, ocak gibi şeyleri sürekli kontrol etme,
- Sürekli sayı sayma veya işlerini sayarak yapma,
- Eşyaları sürekli düzenleme,
- Belirli bir sıraya göre yemek yeme,
- Belirli kelimeleri, cümleleri veya duaları tekrarlama,
- Değeri olmayan şeyleri toplama veya biriktirme.
BOZUKLUĞUN NEDENLERİ: Nedeni tam olarak bilinmiyor olsa da, araştırmalar yetiştirme tarzı, biyolojik ve çevresel faktörlerin OKB ile ilişkili olabileceğini göstermiştir.
Biyolojik faktörler: Beyin faliyetlerini yöneten hücrelere nöron adı verilir. Milyarlarca nöron hücresi vardır. Nöronlar nörotransmiter adı verilen kimyasallarla iletişim kurar. Araştırmalar serotonin adı verilen nörotransmiterin işlevsel bozukluğu ile OKB gelişimi arasında bir bağlantı olduğunu göstermektedir. Genetik geçişte de serotonin dengesizliğinin rol oynadığı düşünülmektedir.
Çevresel faktörler: Bazı çevresel stres yaratıcı faktörler OKB’yi tetikleyebilir. Belirli çevresel faktörler ise kişide var olan bu rahatsızlığı kötüleştirebilir. Bunlar; tacize uğrama, yaşamsal değişiklikler, fiziksel hastalıklar, sevilen birinin ölmesi, iş veya okulla ilgili değişiklikler veya problemler, ilişkiyle ilgili kaygılar gibi olaylardır. Fakat görünür bir neden olamadan da rahatsızlık ortaya çıkabilir.
Yetiştirme tarzı: ebeveynlerde OKB hastalığının varlığı genetik faktörlerden bağımsız olarak çocuklarda OKB gelişimine neden olabileceği düşünülmektedir.
YAYGINLIK:
OKB’nin toplumda görülme sıklığının %1-2 oranında olduğu, tüm kadın ve erkeklerde eşit oranda görüldüğü belirtilmektedir.
TANI:
OKB tanısı için kullanılan bir laboratuvar yöntemi olmayıp, psikiyatristin hastanın obsesyon ve kompulsiyonlarını değerlendirmesi, ritüellere ayırdığı zaman da dahil olmak üzere hastanın belirtilerini değerlendirerek teşhisini koyar.
TEDAVİ:
OKB mutlaka tedavi edilmesi gereken bir bozukluk olup, ilaç ve psikoterapi en çok kabul gören yöntemlerdir.
Terapide hedef, obsesif-kompülsif bozukluğu olanların ritüellerini gerçekleştirmeden korkularıyla yüz yüze gelmelerini ve anksiyetenin azaltılmasını sağlamaktır. Bu terapi obsesif-kompülsif bozukluğu olanlarda sıkça görülen abartılmış veya felaketler içeren düşünceleri azaltmaya da odaklanılır.
İlaç tedavisinde antiobsedan özelliği olan antidepresanlar, OKB tedavisinde yardımcı olan ilaçlardır.
SONUÇ:
OKB erken teşhis ve tedavisi gereken ciddi psikiyatrik bir bozukluktur. Tedavide gecikme hastalığın kronikleşmesine neden olur. Buda sonraki dönemde hastalığın tedavisini zorlaştırır. Tedavide hasta hekim ilişkisi tedavinin başarısını etkileyen en önemli faktörlerden biridir. Aynı zamanda tedaviye başlanıldığında tedavi sürecinin oldukça uzun olacağı gerçeğini kabullenmek gerekir.